- yıldırmak
- düğünlerde oynarken birbirlerinden iyi oynama bıktırmak usandırmak
Beypazari ağzindan sözcükler. 2010.
Beypazari ağzindan sözcükler. 2010.
yıldırmak — i Gözdağı vermek Lüzumsuz taşkınlıklarla biz orta yaşlıların gözünü yıldırırlardı. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
göz yıldırmak — gözünü korkutmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
gözünü yıldırmak — gözünü korkutmak Hem de oraya kadar sürüklenmek, hanlarda birçok para harcamak, günlerce işten güçten kalmak köylülerin gözünü yıldırır. N. Nâzım … Çağatay Osmanlı Sözlük
göz — is., anat. 1) Görme organı 2) Bazı deyimlerde, görme ve bakma Gözden geçirmek. Gözden kaybolmak. Göz önünde. Gözü keskin. 3) Bakış, görüş Bu sefer alacaklı gözüyle baktım. 4) Suyun topraktan kaynadığı yer, kaynak Asıl felaket bu pınara sırt… … Çağatay Osmanlı Sözlük
yıldırma — is. Yıldırmak işi Herkesin sustuğu o yıldırma devrinde gerçeği söyleyen bu iki yazarın sesi... Y. K. Karaosmanoğlu … Çağatay Osmanlı Sözlük
akıncılık etmek — düşman ülkesindeki karşı güçleri yıldırmak, tedirgin etmek Bu toprakların üzerinde benim ecdadım akıncılık ederken ne kadar mesut ve mağrur idiler. Ö. Seyfettin … Çağatay Osmanlı Sözlük
gözdağı vermek — (birine) sonradan verilecek bir ceza ile korkutmak, yıldırmak, tehdit etmek, caydırmaya çalışmak Sarhoş ağabeyi, parası pulu ile gözdağı vermeye kalktı onlara. N. Cumalı … Çağatay Osmanlı Sözlük
susta durdurmak — 1) köpeği arka ayakları üzerinde durdurmak 2) mec. bir kimseyi veya birilerini yıldırmak Sade kazada değil, vilayette bile en belli başlı memurları ve eşrafı susta durdurur. R. N. Güntekin 3) etkisi altına almak Yengeye yenge deyip geçmeyelim.… … Çağatay Osmanlı Sözlük
duman attırmak — argo kötü duruma düşürmek, geride bırakmak, birini yıldırmak Ama yerine göre karşısına dikilenlere de duman attırır. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
üstüne yürümek — korkutmak, yıldırmak amacıyla saldıracakmış gibi yapmak Bir gün üstüme yürüdü, sen benim kâğıtlarımı karıştırıyorsun, beni polise gammazlıyorsun diye. A. İlhan … Çağatay Osmanlı Sözlük